Güncel Haber Sitesi

Haber Takip Merkezi – Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi – Ülkenin Nabzını Tutan Site

Özcan Tikit ‘Nusayriler şükretmeli’ deyip anlattı: Başlarına gelen en büyük musibet

Anadolu Ajansı Dış Politika Analisti Özcan Tikit, Suriye'de yaşananlara ilişkin TVNET canlı yayınında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Meselenin çok dikenli olduğunu vurgulayan Tikit, "Suriye meselesi, başladığı günden bu yana Türkiye için büyük bir hassasiyet konusu. Suriye meselesine her zaman yatıştırıcı ve iyileştirici bir dille yaklaşmamız gerekiyor." diye konuştu. "Nusayrilerin başına gelebilecek en büyük musibet, bizzat Esed ve Baas rejimi oldu." diyen Tikit, "Eğer dikkat edilmezse, Lazkiye’de yaratılacak yeni kriz yalnızca Suriye’yi değil, Türkiye’yi ve tüm bölgeyi etkileyecektir." ifadelerini kullandı.

“`html

Suriye’nin Lazkiye bölgesinde, devrik Beşşar Esed yönetimine bağlı unsurlar, Suriye güvenlik güçlerine düzenledikleri bir pusu ile birçok insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.

Bu olay sonrasında, Suriye ordusu, bölgedeki Şebbihalara yönelik kapsamlı operasyonlar başlattı.

Operasyonların ardından, özellikle CHP gibi muhalefet partileri, Suriye’de Alevilere yönelik kitlesel bir kıyım iddiaları ile kamuoyunu etkilemeye çalıştı.

Söz konusu mesele, Ersin Çelik’in moderatörlüğünde TVNET’te yayımlanan Siyaseten programında geniş bir şekilde tartışıldı.

“Nusayrilerin karşılaşacağı en büyük felaket, Baas rejimi oldu.”

Programda konuk olarak bulunan Anadolu Ajansı Dış Politika Analisti Özcan Tikit, gelişmeleri detaylı bir şekilde değerlendirerek önemli noktalara değindi.

Tikit, meselenin karmaşıklığına dikkat çekerek,

“Suriye sorunu, başladığı günden itibaren Türkiye için oldukça hassas bir konu olmuştur. Bu konuda her zaman yapıcı ve uzlaştırıcı bir dil kullanmalıyız.”

dedi.

“Nusayrilerin karşılaşacağı en büyük felaket, doğrudan Esed ve Baas yönetimidir.”

Tikit, “Lazkiye’de olası yeni bir krizin, sadece Suriye’yi değil, Türkiye’yi ve tüm bölgeyi derinden etkileyebileceğini” vurguladı.

Özcan Tikit

Tikit’in konuşmasında dikkat çeken bazı noktalar şunlardır:

“Suriye meselesi, gazetecilerin sıklıkla tartışmaktan kaçındığı bir konu. Bu sorun, Türkiye için olduğu kadar, bölgedeki diğer ülkelerde de önemli bir hassasiyet arz etmektedir.”

“Neden mi? Çünkü Suriye, bir Finlandiya veya Tayland değil. Buradaki her etnik ve mezhepsel yapı, bölgedeki diğer ülkelerde de bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı Suriye, bölgesel dengeleri derinden etkileyecek bir konumda.”

“Suriye meselesini tartışırken son derece dikkatli olunmalı. Zira konuyu takip edenlerin bu hassasiyetin farkında olması gerekiyor. Elimizde merhem var, fakat bir yandan da tuzla açılmış bir yaraya dokunma riskini taşıyoruz. Bu nedenle sorunu her zaman uzlaştırıcı bir dille ele almalıyız.”

Bugün Suriye’deki Nusayriler, ülkenin en önemli bileşenlerinden biridir. Ancak bu durum, yalnızca bugünün ya da yarının meselesi değil.

Aslında Nusayrilerin karşılaştığı en büyük tehdit, Esed ve Baas yönetimi olmuştur.

Suriye devriminin başlangıcında, rejim, iktidarını korumak için Nusayrileri hedef almayı planladı ve bir dizi strateji izledi. Nusayri kökenli olan Esed, güvenlik güçlerini büyük ölçüde Lazkiye ve kendi köyü Kardaha’dan oluşturdu.

2011’in Mayıs ve Haziran aylarına kadar, Suriye muhalefeti bu konuyu dikkatle ele aldı ve Nusayrileri, Esed’in etrafında kenetlenecek bir destek unsuru haline dönüştürmemek için dikkatli davranmaya özen gösterdi. Ancak Esed bu hassasiyeti kendi yararına kullanmayı başardı.

Bunun en kritik aşamalarından biri, rejimin cezaevlerindeki radikal unsurları kasten serbest bırakmasıydı. Bu kişilerin serbest bırakılması ile, özellikle Humus ve çevresindeki bölgelerde mezhepsel çatışmaları tahrik etmeye çalıştı.

Sonuç olarak, bu tür komplolar nedeniyle Nusayriler, zamanla Esed rejimine daha fazla bağlanmak zorunda kaldılar.

Gördükleri tek şey ölüm oldu. İç savaşın ortasında, onlara saldıran güçler rejim tarafından bilinçli olarak yönlendiriliyordu. Esed, Nusayrileri kendi yanlarında tutmak için bu korku politikasını kullandı. Ancak sadece Nusayriler değil, o dönemde orta ve üst sınıf Sünniler, Dürziler ve Kürtler de rejimle iş birliği yapmak zorunda kaldılar; çünkü karşılarında Esed sonrası radikal İslami grupların kendilerini yok edeceği korkusu vardı.

Esed yönetimi, muhalefeti kamuoyu nezdinde terörize ederek kendi iktidarını sürdürmeyi başardı. On yılı aşkın süredir bu korku politikasıyla iktidarını devam ettirmektedir.

Bugün gördüğümüz durum, 2011’de meydana gelen olayların yansımalarından biridir. O zaman rejimin milis gücü olan Şebbihalar, büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bu milisler, esasen Lazkiye ve çevresindeki bireylerden oluşmaktaydı ve zamanla orduya entegre edildiler. Bu katliam, Suriye’deki iç savaşın ilk aşamalarından birine damgasını vurdu.

Rejim, böyle provokasyonlarla mezhepsel çatışmaları kışkırtarak iç savaşın zeminini oluşturdu. Bugün de benzer bir senaryonun yeniden sahneye konulmak istendiğini gözlemliyoruz. Esed ve Suriye’de istikrar istemeyen güçler, yine benzer bir oyunu Lazkiye’de gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

Unutmamak gerekir ki, rejimin elinde ciddi bir silahlı güç bulunmakta ve bu güç bir anda yok olmayacaktır. Mücadele sürecek ve ölüm kalım savaşı devam edecek. Bu mücadelenin başlıca mekanı ise Lazkiye gibi gözüküyor. Ancak Lazkiye konusu, sadece bugünün veya yarının sorunu değil; uzun vadeli bir mücadelenin simgesi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu bölge, Suriye’deki yeni yönetimi istikrarsızlaştırmak için kullanılmaya devam edilecektir. Yalnızca Suriye’de değil, bölgedeki tüm ülkelerde etnik ve mezhepsel çatışmaları körüklemek amacıyla bir araç haline getirilmeye çalışılacaktır. Bu yüzden, bu mücadelenin ne kadar süreceği, o bölgelerdeki kesimlerin bu oyunlara gelip gelmemesine bağlıdır. Ayrıca Şam yönetiminin de ani hamlelerden kaçınması önemlidir.

Suriye’de hala yoğun bir gerginlik mevcut. 2011 ile 2020 yılları arasında Humus, Hama ve Lazkiye başta olmak üzere birçok yerde ağır bir iç savaş yaşandı. Rövanşist duygular taşıyan gruplar bulunmaktadır ve bu tür provokasyonların bir aracı olmamak için dikkatli olunmalıdır. Aksi takdirde, Lazkiye’deki olası yeni bir kriz yalnızca Suriye’yi değil, Türkiye’yi ve genel olarak bölgeyi etkileyebilir.

Daha önce belirttiğim gibi, Suriye’de meydana gelen her çatışma Türkiye’yi doğrudan etkilemektedir. Nitekim Suriye’deki her etnik ve mezhepsel bölünme, Irak, İran ve Türkiye’de de mevcuttur. Eğer Suriye’deki belirsizlik devam ederse, hiçbir ülke bu durumdan kaçamayacaktır.

Bu nedenle, herkesin dikkatli olması gerekir. Özellikle Nusayrilerin, Esed rejiminden ne kadar zarar gördüklerini anlamaları önemlidir. Ancak, aynı zamanda Nusayrilerin de Baas rejiminin mağdurlarından biri olduğu hatırlanmalıdır; zira rejim, bu kesimi kasıtlı olarak iç savaşa sürükleyecek şekilde hedef haline getirmiştir.

Suriye’nin yeniden inşası için istikrara ve kapsayıcı bir yönetime ihtiyaç vardır. Ülkenin tüm bileşenlerini temsil eden geniş bir siyasi yapı oluşturulmalıdır. Türkiye, bu süreçte üzerine düşeni yerine getirmeye çalışmakta ve Suriye’nin bu zorlu dönemi aşabilmesi için gerekli adımları atmaktadır.

Bölge, belki de yüz yılı aşkın bir geçmişi kapatmaya çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sebeplerinden biri, vatandaşlık bağı ile devlete olan bağlılık zayıflığıydı. Bugün ise PYD ve SDG ile yapılan anlaşmalar doğrultusunda benzer bağların kurulması yönünde çabalar sürdürülmektedir. Aynı durum, Nusayriler için de sağlanmalıdır.

Osmanlı, son dönemlerinde bu açığı kapatma çabası içine girmişti. Ancak etnik ve aşiretsel yapıların hedef alınması, Osmanlı’dan önce emperyalist güçlerin devreye girmesine neden oldu. Bu yüzden bu durum, tedavi edilmeden yayılmaya başladı. Günümüzde meydana gelen sorunların temelinde bu tarihsel gerçek yatmaktadır.”

“`